Pop-Up Interview with Komet I Türkiye'de Sanat

Pop-Up Interview with Komet I Türkiye'de Sanat

Pop-Up Söyleşi dizileri ''Türkiye'de Sanat'' başlığıyla devam ediyor. Herhangi bir siyasi görüşü ve kimliği yermek ya da yükseltmek değil özgür bir şekilde sanatı konuşmak amacıyla bu coğrafyada üretilen sanatı, sanatçının bu konudaki fikirlerini ve gelecek nesile önerilerini paylaşmak üzere bu röportaj serisi üzerine çalıştım ve farklı kuşak ve disiplinden gelen çok değerli 15 sanatçı ile görüştüm.

 

Röportaj: Hazal Gençay Sungur

 

 

POP UP INTERVIEW WITH KOMET   
Türkiye’de Sanat

 

 

Komet
Sanatçı

 

 

1- Türkiye coğrafyasında üretilen sanatın temelleri nedir ve bu temeller sanatınıza nasıl yansıyor?
1000 yıllık ya da daha fazlası, dünyada üretilen sanata bakarsak bir lugatı var görsel sanatların. Ben o kadar çok şey gördüm ki bana bir eser gösterdiğin zaman onun hangi zamanda ve hangi coğrafyada yapıldığını hissedebiliyorum. Hatta şunu söyleyebilirim Antik Yunan dönemde yapılmış bir kopya heykeli bile iyi bir göz ayırabiliyor. Picasso ile Braque’ın analitik kübizm sırasında yaptıkları birbirine çok benziyor ve iyi bir göz olmayınca ayırt edilebilmesi çok güç. Ama herşeye rağmen Braque’ta bir tamlık, Picasso’da ayrı bir espri var. Mesela geleneksel olarak rönesans öncesinden bu yana İspanya resminde siyahla modülasyon vardır, bir karakteri var, anlaşılıyor. Veya Almanya geleneksel resmindeki ekspresyon çok kuvvetlidir, hemen anlarsın. Değişiktir, İtalyan resmi değildir. Oradaki dramatizmle trajik yaklaşım aynı değil. Coğrafyalara, ülkelere, kültürlere göre mutlaka bir değişiklik oluyor. Mısır sanatı örneğin Yunan sanatını etkilemiştir. Trubadurlar o vakitler geziyorlar; Anadolu, Avrupa... Bir bakıyorsunuz çocuk oyunlarına Brueghel’in resminde “birdirbir” var, bizde Anadolu’da da var. Yani insan etkileniyor, kendiliğinden bir ruh var. Ben kendimden örnek verecek olursam her türlü etkiye açığım. Müzik mesela. Ya da Fars, Asya, Arap, Osmanlı, Bizans kültürü ve yaşadığımız güncel tüm olaylardan etkileniyorum. Siyah Kalem’i, Uzak Doğu sanatını, akıl hastalarının sanatını, çocuk resimlerini çok seviyorum. Rönesans öncesi primitifleri çok ilgimi çekiyor; çok daha derin, katı materyalist değil. 19.yy sonuna kadar çok fazla beğenmem. Brueghel mesela beni çok çarpar; hem komik hem gerçekçi. Floransa Okulu’nu da severim. Karagöz ve Hacivat mesela. Tasavvuf, Anadolu mitolojisi, panteizim, Spinoza, Heidegger... Fransız arkadaşlarım resmimi ilk önce absürt olarak sevmişlerdi ama buraya gelip gördükten sonra sokaktaki karmaşadan ne kadar etkilendiğimi gördüler. Coğrafyanın ruhunu yaptığım işler taşıyor zannediyorum. Ben öteden beri şiir yazıyorum, ama Paris’e ilk gittiğimde bir duraklama dönemim oldu. Daha sonra kendi dilimin farkına ve tadına daha fazla varmaya başlayınca soyut olarak görebilmeye başladım ve tekrar yazmaya başladım. Plastik sanatta da böyle. Diyelim ki Hollandalı ya da Norveçli birinin duygulandığı şeyle İtalyan’ın duygulandıkları arasında bir fark olabilir. Benim resmim de öyle; hüznü yüksek ve ironik. Enformasyon meselesi çok önemli. Kendimi kısıtlamıyorum dünyanın bütün mirasına talibim ben. Biz ne isek o çıkıyor ortaya. Öyle olması lazım, şöyle yapayım da özgün olsun yok öyle birşey. O kendi olursa oluyor. O bir ruh.

           

2- Türkiye sanatının özgün olması ve geleceğe taşınması için sanatçıların hangi biçim ve değerler üzerine çalışması gerekir?               

Ben karışmam ne bok yerlerse yesinler. Kendileri gibi olsunlar. İlla şu olsun bu olsun Türk sanatı olsun diye birşey yok. Amerikan olmak istiyorsa Amerikan olsun İngiliz olmak istiyorsa İngiliz olsun. Birkaç sene önce Mamut Art’ı gezerken çok kısa şekilde telefonuma not alayım dedim; ‘’böyle böyle olunca, böyle böyle olur diye böyle böyle yapıyorlar’’. Yani böyle olunca sanat oluyor diye öyle yapıyorlar, yani nasıl yönetiliyor ve yönlendiriliyor herşey! Bir defa insanın çatlak olması lazım, biraz tahtası eksik olması lazım. Gençlere direnin diyorum. Bizim zamanımızda böyle dışarıdan sanat yönlendirmeleri yoktu. Bakıyorum da ne cesaretle böyle şeyler yapıyor insan, süründük yani 45’ine kadar aç kaldık! Eskiden aileler ayakkabıları eskir diye çocuklara futbolcu olmayın diyordu şimdi futbolcu olun diyorlar çünkü para orada. Bir aralar da ressam olmayın diyorladı, o da geçti. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında subay olmak önemliydi mesela. Yumurtanın yarısı yere düştü yarısı on beşime varmadan oldum subay karısı. Mesela böyle maniler var. Bahçelerde mor meni verem ettin sen beni ya sen İslam ol ahcik ya ben olam Ermeni.

 

 


Komet, İsimsiz, 2005, Tuval üzerine yağlıboya, 114x143cm

 

 

Etiketler: Magnet, Komet, Pop-Up Interview, Türkiye'de Sanat
Aralık 01, 2020
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR