Pop-Up Interview with İlyas Odman I Performans Sanatı

Pop-Up Interview with İlyas Odman I Performans Sanatı

Kökleri 20.yy başındaki Dada akımının anarşist performanslarına, 1920 ve 30'lu yılların sürrealist ve fütürist performanslarına ve hatta Jackson Pollock'un aksiyon resmine kadar gitse de bildiğimiz anlamıyla performans sanatı 1960'larda doğduktan sonra yaygınlaşıp 70'lerde fikirleri ön plana çıkaran kavramsal sanatla bağlantılı olarak devam eder. Toplum normlarını reddeden ve izleyiciyi aktif bir konuma getirmeyi hedefleyen performans sanatı bugün zamana ayak uydurarak online/çevrimiçi versiyonlarıyla devam ediyor. Genellikle üç sorudan oluşan pop-up röportaj serilerim bu defa yedi soruyla gerçekleşti ve performans sanatımız hakkında detaylı bir dosyaya dönüştü.

 

Röportaj: Hazal Gençay Sungur

 

POP UP INTERVIEW WITH İLYAS ODMAN             
Performans Sanatı

 

İlyas Odman      
Sanatçı

 

1- Performans sanatı nedir? (Performans sanatını hiç bilmeyen birine nasıl anlatırsınız?)             
Sınırları belirlenmiş bir mekan içerisinde, sınırları belirlenmiş bir süre boyunca bedenin gerçekleştirdiği eylemler sonucu bizzat o bedenin başına ne geldiği üzerine kurulu bir tür zaman heykeltraşlığı. Planlayan/tasarlayan "us"un kendi kendini bedenin "eylemi"ne çarpıtması sonucu sanat eseri ile sanat nesnesi arasındaki sınırları kaldıran ve kökenlerini bence arkaik dönem şaman/derviş /mecusi'lerinden alan bir tür "ritüel" tasarımı. Unutulmuş olanın geri dönüşü...


Happy Happy Together, 2013, Konsept ve Koreografi: İlyas Odman, Performans: İlyas Odman ve Çağlar Yiğitoğulları, Fotoğraf: Emre Taptık

2- Beden, mekan, süreç ve an işlerinizde karşımıza nasıl çıkar?  
Bedenin içinin tehditkarlığı beni hep cezbetti, derinin parçalanabilirliği, kulağın kopabilmesi, midenin boşalması gibi... Ama bu durumların gerçekleşmesi değil buna ramak kaldığı andaki gerilim, arabanın duvara çarpmadan önceki an, korkulanın gerçekleşmesinden hemen önceki büyük gerilim... Bu an; teatral olana izin vermeyecek ve kendinden başka bir anlam üretemeyecek bir an, aynı anda da bu nedenle her anlama gelebilecek. İşlerimi bu gerilimin üzerine bir nefes olarak görüyorum, bu "şimdi" ve "burada" ve "aman tanrım öleceğiz" dramaturjisi bedenin kırılganlığından kimlik, cinsiyet, haysiyet, etik gibi üretilmiş olanı sıyırır, geriye hayvani ve doğaya ait olan çıkar; dilden önceki ses, cinsiyetten önceki dokunuş... Mekan ise bu olanların şahididir genelde, performans boyunca performer ile beraber bir duruma maruz kalır ve iş bittiğinde ondan bağımsız bir iz'e dönüşür.

3- Rol ve gerçeğin farkı nerede başlar? 

Her rol yapma durumu esasında bir gerçeklik barındırır ya da mutlak bir "gerçeklik"ten / bir rol yapmama durumundan bahsetmek bence mümkün değildir. Ancak performatif olanın alanı yine bence gündelik hayattan çok daha az "rol" içerir. Taşınılan tüm kimlik sıfatları esasında gündelik olanı büyük bir tiyatro haline getirmiş durumda. Belki şu an Koronavirüs (Covid-19) yüzünden tüm dünyanın performatif bir alana dönüşmesi buna bir örnek olabilir; can havli insanı doğaya ait olana, hayvana, anda ve şimdi olana yaklaştırır, etik ve estetik olandan uzaklaştırır. Performatif eylem de doğası gereği "can havli" ile yakından ilişkilidir, işte tam bu "can havli" durumu insanı kendi içindeki ilkel olana yakınlaştırır. Bu nedenle performans zihinle değil empati ile izlenir, yani kalp ile.. Bunu derken romantik bir durumdan bahsetmiyorum; nefes hızının artması, manasız olanın korku, öfke, şehvet gibi duyguları çağırması ile ilgili. Bu nedenle performans doğası gereği pornografiktir denilebilir belki de, izleyen hem seyirci hem katılımcısıdır.

 4- İzleyici işlerinizin neresindedir?         
Heryerindedir ancak "karşısında" değildir. "İş" / "performans" onlar için onlarla üretilir ama amaç onlara bir gösterge sunmak değildir. Şöyle anlatayım; bir hikaye nasıl hem anlatıcı hem dinleyici gerektirirse, performans da hem alımlayan hem de bakılan'a ihtiyaç duyar, onlar arasındaki ilişkiden ibarettir. İşlerde ben kendimi ne kadar bir duruma maruz bırakıyorsam, onları da bu maruz olma durumuyla başka bir şeye tabi tutarım. Risk altındaki bedeni, cam bardakların üzerindeki ya da küpe ile bir başka bedene bağlı olan ya da bir şişe viskiyi bitirmiş beden, izleyenin en ilkel fiziksel empatisiyle sonuçlanır. Bedenin parçalanabilirliği, içinin her an dışa çıkabilmesi ve bedenin içinin tekinsizliği işlerimde seyreden ve seyredileni ayrılmaz bir şekilde bağlar.

5- Deney, hafıza ve sınır kavramları sizin için ne ifade ediyor?    

Performans, deney ve hafızayı aynı anda olma anında taşır, bir prova alanında belki bazı şeyler "denenebilir" ama bu "deney"lerin "hatırası"nın tekrar edilme çabası ve prova edilmiş olanın tekrar yapılma gayreti iş değildir. İş prova edilemez belki hayal edilebilir. İş ancak kendini seyirci/izleyici karşısında o çarpışma anında kendini bulabilir, kendini dener; hatırlamaz ama hatıra üretir. Bir performer olarak hatırlama eylemi benim için fiziksel bir eylemdir neredeyse, bedenime kaydettiğim duygu durumlarını renklerle ve bedenimin bölgeleri ile kodlarım. Bu benim için büyük bir malzeme bankasıdır ama hangi iş'te neyi hatırlayacağımı işin içinde bulurum ve hatıra dürüstçe kendini gösterdiğinde aynı dürüstlükle ona maruz kalmaya gayret ederim. Bacıyan-ı Rum metinlerinde çok sevdiğim bir deyiş var: "idare edemediğin tarafından yönetilirsin." Hatırlamayı, idare etmeye gayret ederim, beni ele geçirmesine izin vermem.

6- Sanatınızda ele aldığınız konular ve onları sorgulama yönteminiz neler?         
Ben sorgulamam, haddim değil, daha ziyade şahit olurum, etkilenmeye kendimi açmaya ve hep dediğim gibi an'a karşı dürüst olmaya gayret ederim. İnsanın kafasında kendiyle konuştuğu dil'den önceki, dil öğrenmeden önceki sinir sistemimiz beni ilgilendiriyor. İlkel olan, korku, öfke, şiddet, şehvet... Bizi ormanda yaşamda tutmuş olan şeyler... Bunları sorgulayacak halim yok ama günlük kültür bunları tamamen dışarda tutmaya çalışıyor, aynı Edgar Allen Poe’nun Kızıl Ölümün Maskesi'nde ölümden saklanan kont gibi... Ölüm ve ölümlülük hali, bedenin parçalanabilirliği, kelime ve anlamdan kurtulmuş sesin, nidanın, çığlığın ardındaki beni ilgilendiriyor.

7- İşlerinizde hangi kaynakları referans alıyorsunuz?       

Kutsal metinleri, anonim şarkıları, cadı ve şaman geleneklerini, Anadolu ve Mezopotamya ritüelleri, querr olan ama farkedilmeyen gündelik detayları, popüler kültürün içine saklanmış olan şaman/diva geleneklerini, Neil Gaiman'ı, Pina Bausch'u, Anadolu ve Kafkas ses korolarını, trans mücadelesini.

 

Etiketler: Magnet, İlyas Odman, Pop-Up Interview, Performans Sanatı
Aralık 01, 2020
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR