Pop-Up Interview with Pınar Öğrenci I Beyin Göçü

Pop-Up Interview with Pınar Öğrenci I Beyin Göçü

Son dönemlerde hepimizin üstünde hissettiği yadsınamaz rutin bir ağırlık duygusu var. Geçtiğimiz 4-5 yıl içinde daha özgür ve medeni koşullar için yurtdışına giden eğitimli nüfusun sayısındaki artış da yadsınamaz bir hale geldi. Birçok meslek grubuna ait değerli kişiler arasında sanatçılar da var. Sosyal, kültürel, kişisel ama en çok da manevi ihtiyaçlarını gidermek üzere yurtdışında hayatını ve sanatını devam ettirmeye karar vermiş olan sanatçılarla görüştüm ve hepsi de içten cevaplarıyla belli başlı noktalara işaret ettiler. 

 

Röportaj: Hazal Gençay Sungur

 

 

POP UP INTERVIEW WITH PINAR ÖĞRENCI
Beyin Göçü

 

 

Pınar Öğrenci
Sanatçı

 

 

1- Kaç yıldır yurtdışında yaşıyorsun, hangi ülkeye/şehre gitmeye karar verdin ve neden o şehri seçtin?
2018 yılının Temmuz ayından beri Berlin’de yaşıyorum. Birkaç yıl öncesine kadar ne Berlin’de ne de Avrupa’nın herhangi bir şehrinde yaşamayı hiç aklıma getirmezdim ve hatta bu fikre kesinlikle karşıydım, Avrupa bana hiçbir zaman ilham vermedi. Ancak şartlar değişti ve Almanya’ya göç etmek durumunda kaldım. Berlin açık bir şehir, diğer Alman kentlerine göre daha kozmopolit; toleransı, entelektüel ve yaratıcı kapasitesi, dayanışma potansiyeli yüksek bir şehir. Tüketmeyi değil, değerlendirmeyi seven, birlikte yürüyebileceğin insanların olması çok güzel. Ayrıca Berlin yükselen sağa karşı direnebileceğimiz bir kale gibi, tüm bu sebeplerden Berlin’e yerleştim.

 

 


Pınar Öğrenci, LED Light City Istanbul, SALT Galata

 

2- Seni yurtdışına yerleşmeye yönlendiren hayatındaki değişimler ve gelişmeler neler oldu? 
Son yıllarda toplum olarak etkisi altında kaldığımız politik gelişmeleri tekrarlamaya gerek duymuyorum. Kişisel olarak da olup bitenden payımı aldım. Son üç yılda çokça seyahat etmek zorunda kaldım, oradan oraya savruldum resmen. Çok az kişi arayıp halimi sordu. Başımıza gelenleri hak etmedik, kimse yaşadığı, bildiği, aşina olduğu, her şeyden önemlisi sevdiği yerden ayrılmak istemez. Ancak içinde bulunduğumuz şiddet sarmalı, beni Türkiye’den hem soğuttu, hem de uzaklaştırdı. Türkiye insanı unutmaya çok yatkın zaten, hatta vefasız, sevgisini göstermeyen bir ebeveyn gibi. 2018’in başlarında Berlin’deki kısa süreli seyahatimden İstanbul’a döndüğümde Taksim Meydanı’nın geçirdiği dönüşüme şahit oldum ve istemsiz bir şekilde 'Mecazi Mekan' sergisini kurgulamadım, bir tür aksiyon gibiydi. Çok az insan gezdi, kimse üzerine kalem oynatmadı, tartışmadı bile. Bütün bunlar insana değer yargılarını sorgulatıyor, bu vefasız ve sevgisiz topraklara bu kadar çok bağlı olmaya değer mi? Her seyahatten sonra İstanbul’dan uzaklaştığımı hissettim. Bizi sadece devlet değil, insanlar da gözden çıkardı.

 

 

 

3- Yurtdışına giderken amaçladığın hedeflerini gerçekleştirebildin mi ve orada bulunduğun süre sanatına nasıl yansıdı?               
Hareket halinde üreten bir sanatçı olarak bir yere bağlı olmamak benim için avantaj, her yerde yaşayabilirim. 2016-2018 arasında zorunlu olarak seyahat edip durmadan ürettiğim, depresif ama verimli bir dönem geçirdim. Biri Viyana diğeri İstanbul’da iki kişisel sergi gerçekleştirdim ve birçok grup sergisine katıldım. Yaşadığım yer değiştirme süreci ürettiğim işlerde doğru ifade biçimini buldu sanırım. Berlin’de de sanat ve yazı üretimimi devam ettirmekten başka özel bir hedefim yok. Yazdan beri ev aramak, taşınmak, devlet bürokrasisiyle uğraşmaktan işlerime konsantre olamadım. Sürekli bir biçimde 'devlet' ile işiniz olduğu sürece sanat üretmeniz zor, çünkü devlet daireleri her yerde olduğu gibi korkunç, hele hele bir yabancı için. İşin bir de maddi yönü var ki hepimiz için çok zorlayıcı. Bir taraftan da Berlin, benim gibi meselesi zorla yer değiştirme olan birisi için adeta bir laboratuvar gibi, sürekli olarak yeni iş ve yazılar için malzeme biriktiriyorum. Geldiğimden beri ciddi bir üretimde bulunmadım, biraz kendime zaman vermek istedim, olan biteni anlayıp sindirmek için. Daha yeni yeni kendime geliyorum, psikolojik süreçlerden çok yorulmuşum. Yaptığım en ciddi iş kitap okumak, sürekli olarak okuyorum ve bu bana çok iyi geldi. Kitaplarımı taşıyamadığım için burada yepyeni, taptaze bir kitaplık oluşturmaya karar verdim, kitapların varsa ev 'ev' oluyor, soğuk Berlin günlerinde bazen evden hiç çıkmayıp sadece kitap okuyorum. Araştırmaya ağırlık vermek işlerime de yansıyacak. Burada zihnim çok açık, sabahları çok erken kalkıp çalışmaya koyuluyorum. Alman disiplini böyle bir şey sanırım. Üzerinde uzun zamandır düşündüğüm birçok proje var, onları hayata geçirme vakti geliyor. Oldukça heyecanlıyım.

 

Etiketler: Magnet, Pınar Öğrenci, Pop-Up Interview, Beyin Göçü
Aralık 01, 2020
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR